Bilimkurgu’dan Fenni Edebiyat’a Bir Zaman Yolculuğu
“Bilimkurgu” terimi (science-fiction), inanılmaz öykülere inanmaktan vazgeçmeyen ve bu doğrultuda pekçok dergi yayınlayan Hugo Gernsback’in çıkardığı, “Science Wonder Stories” adlı derginin, Haziran 1929 tarihli ilk sayısının sunuş yazısında kullanılır. Adı, bugün bilimkurgu kitaplarına verilen en önemli ödüllerden birinde yaşatılan Hugo Gernsback’in, Türkiye’deki karşılığı Orhan Duru’dur.
Duru, bu konuyu bir röportajında şöyle dile getirmiştir: “Batı dünyasında science-fiction olarak bilinen bu türün birçok Türkçe karşılığı ortaya atılmıştır. Türk Dil Kurumu’nun yayınladığı “Batı Kaynaklı Sözcüklere Karşılık Bulma Denemesi” adlı betikte ”science-fiction” karşılığı olarak ”düşbilimsel yapıt” deyimi önerildi. Yine TDK’nın o zamanki üyelerinden biri olan Tahsin Saraç’ın ”düşsel bilim” deyiminin bir diğer öneri olduğunu söyleyen Orhan Duru, bu önerilerdeki “düşsel” ifadesine, gerçekten de bilimkurgunun düşsel bir tarafı olmasına karşın daha çok bilimsel verilerden yararlanıldığına dikkat çeker ve karşı durmuştur.
Kendisi de nitelikli bir bilimkurgu yazarı olan Duru, şöyle devam ediyor: ” ‘Science-fiction’ sözü açık bir biçimde iki sözcüğün birleşmesinden ortaya çıkıyor. ‘Türkçe’de de aynı biçimde bir kuruluşa gitmeli miyiz?’ sorusu geliyor akla. Aynı biçimde gitmekle, söz konusu yazın türünün gereği, yarar olduğunu sanıyorum. Birleşik sözcükte yer alan ‘science’ yani bilim sözcüğünden Türkçe karşılık ararken cayamayız. Çünkü bu yazın türünün bilimle ya da bilimin uzantıları ve uygulamalarıyla yakın bir ilintisi var. Geriye kalıyor ‘fiction’. Bu sözcük için öteden beri çeşitli önerilerde bulunulmuş. Eski bir sözcükte ‘yapıntı’ karşılığını buldum. Ali Püsküllüoğlu, Öz Türkçe Sözlük’ünde ‘uyduru’ sözcüğünü öneriyor. Bu kez fiction sözcüğün aslında ‘kafada biçimlendirme, kafada kurma’ anlamına geldiğini düşünerek ‘kurgu’ sözcüğünü düşündüm. (…) Sonuçta ”science-fictiıon” karşılığı olarak ‘bilim-kurgu’ sözcüğü ortaya çıktı.”
1 Ocak 1973 yılında Türk Dili Dergisi’nin 256. sayısı için hazırladığı dosyada “bilim-kurgu” terimini kullanan Orhan Duru’nun bu önerisi, kabul görerek, dilimize yerleşmiştir.
Dünya genelinde, bugün “science-fiction” olarak adlandırılan türe giren yapıtlara 1929 yılından çok daha önceleri rastlamak mümkünse, bizim kültürümüzde de 1973 yılından önce, bugünkü terim ile bilimkurgu türüne ait sayabileceğimiz ürünler mevcut mudur? Bu soruya yanıt arayanların çok fazla geçmişe dönebilmeleri mümkün değil.
Türkiye’de yayınlanan bilimkurgu dergileri üzerine yapılan tüm araştırmalar, 1973 yılından sadece bir yıl geriye, 1972’ye kadar gid(ebil)iyor! ODTÜ’de matematik bölümü öğrencisi Sezar Erkin Ergin tarafından çıkarılan “Antares Haber Bülteni”, Türkiye’nin ilk bilimkurgu dergisi olarak kabul ediliyor. Ergin’in 1971 yılı Ekim ayında, dokuz sayfalık teksirle çoğaltılmış “A Monthly Newsine Of SFFC” bir yayını daha vardır. Antares Dergisi, düzensiz periyotlarda 78 sayı olarak, 1980 yılına kadar varlığını sürdürmüş, dergiciliği Sezar Ergin’e 1. Avrupa Bilimkurgu Toplantısı’nda, “Avrupa Bilimkurgu Özel Ödülü”nü kazandırmıştır.
Dergiciliğimizdeki bu durum, kitap yayıncılığında da çok farklı değildir. Sevindirici olan tek durum, tercüme kitapların, özellikle de Jules Verne romanlarının yayın tarihinin 1888’e kadar uzandığının bilinmesidir. Günümüzde bile kitap okumaya, hayal kurmaya atılan adımların değişmez ismi olan Jules Verne, 19. yüzyılda pek çok Osmanlı aydınını derinden etkilemiş bir isimdir. Bu etkinin yazınsal karşılığının da olmaması düşünülemez. Peki bugün, türk bilimkurgu yapıtları ele alınırken, neden bunlardan bahsedemiyor, bilimkurgu tarihimizi 1970’lerden daha gerilere taşımıyoruz?
Bu sorunun yanıtını veren nitelikli tek akademik çalışma 2007 yılında Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nden “19. Yüzyıl Osmanlı-Türk Romanında Gayrimüslim İmgeleri” başlıklı teziyle yüksek lisans derecesi alan, aynı yıl Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde doktora çalışmalarına başlayan, 2011 yılında “19. Yüzyıl Sonu ve Erken 20. Yüzyıl Osmanlı-Türk Anlatılarında Bilime Yönelişin Mantığı ve Gelecek Tasarıları” adlı teziyle doktorasını tamamlayan Seda Uyanık tararfından yapılmıştır. Uyanık, doktora tezini geliştirerek “Osmanlı Bilim Kurgusu: Fenni Edebiyat” adı altında 2013 yılında, kitaplaştırmıştır. (İletişim yayınları)
Bu toplaraklarda üretilen bilimkurgu eserlerinin kökenine inen Seda Uyanık, kitabında 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında -kendi deyimiyle erken 20. yüzyılda- Osmanlı edebiyatında bilimi merkeze alan yapıtları incelemektedir.
Bilimkurgu teriminin isim babası olan Orhan Duru, bilimkurgu türünün kapsadığı konuları beş başlık altında toplamıştır:
1- Uzay gezileri, zaman içinde yer değiştirme ya da zaman içinde geziler, başka boyutlarda ya da koşut evrenlerde geziler.
2- Başka yıldızlardan gelen akıllı ya da akılsız yaratıklar, uzay canavarlarıyla karşılaşma.
3- Dünyanın gelecekteki tarihi ya da varsayımlı tarih, dünyanın sonu.
4- Olağanüstü buluşların yarattığı durumlar. Robotlar, telepati ve duyular üstü algılama.
5- Ütopyalar, kurgusal dünyalar.
Özellikle 3, 4 ve 5’inci maddelere uyan yapıtların varlığından hareket eden Seda Uyanık; 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında teknolojik bakımdan batıyı yakalamaya çalışan Osmanlı’da topluma yön veren aktörler olan aydınların, ileri toplumların ürettikleri bugünü kendi yarınları olarak düşleme çabalarının, onları zamanda yolculuk veya alternatif tarih yaratma gibi eğilimlerle fen ve seyahatlere dayanan romanlar yazmaya yönelttiğini böylelikle ilk eserlerin verildiğini söyler.
Uyanık kitabında şu metinleri inceler:
- Ahmet Mithat’ın 1888 tarihli Fenni Bir Roman Yahut Amerika Doktorları,
- Molla Davutzade Mustafa Nazım’ın 1913 tarihli Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyye-i Rüyet,
- Celal Nuri İleri’nin 1913 tarihli Tarih-i İstikbal,
- Yahya Kemal Beyatlı’nın yine 1913 tarihli Çamlar Altında Musahabe,
- Hasan Ruşeni Barkın’ın 1914 tarihli Rüyası- Müslümanların ‘Megali İdeası’ Gaye-i Hayaliyesi,
- Refik Halid Karay’ın 1921 tarihli Hülya Bu Ya…,
- Abdülhak Hamid Tarhan’ın 1925 tarihli Arziler,
- Behlül Dânâ’nın 1928 tarihli Makineli Kafa
İçinde herhangi bir maden erimiş bulunan bir sıvıya, istenilen eşyayı daldırıp sıvıdan elektrik akımı geçirmek yoluyla o eşyayı bir maden tabakasıyla kaplama işlemi olan “galvanoplasti” ile her şeyi kaplayabileceğine inanan bir bilim adamı olan Doktor Gribling’i, yolların kendiliğinden hareket ettiği bir Ankara’da, tek düğmeyle bütün işleri halleden bürokratları, bulutlara kurulmuş fabrikaları, tek gözü olan bir arabayla, bir an içinde binlerce kilometrelik mesafe katederek Avrupa’dan Avustralya’ya geçenleri, uçan trenleri ve çok daha fazlasını anlatan yapıtlar bunlar.
“Science-fiction” kavramına Türkçe karşılık aranırken en çok “düşsel” sözcüğünün önerildiğini Orhan Duru’dan aktaarak yazıya başlamıştım. Seda Uyanık, çalışmasında Tanzimat döneminde “düş” teması ile özellikle Osmanlı’nın ekonomik ve politik durumlarına karşı eleştiriler içeren, kimi zaman alternatif tarih çalışmaları yada ütopik tasarımlar içeren eserlere dikkat çekiyor.
Ayrıca dönemin düşünce dünyasındaki değişimlere ve tartışmalara da çalışmasında yer veren Seda Uyanık’ın “İslam İlerlemeye Engel mi?”, “Modernleşmenin Alegorisi Olarak Fenni Anlatılar”, “Fenni Anlatılarda Amerika İmgesi”, “Makineleşen Osmanlı Edebiyatı ve Avrupa Eleştirisi” gibi seçtiği bölüm başlıkları bile, konunun meraklılarına fikir vermekte yeterli olacaktır.
Sultan Abdülhamit’in Japonya’ya gönderdiği “alamet” adlı robot semazen ve benzeri süprizler de cabası… Seda Uyanık’ın “Osmanlı Bilim Kurgusu: Fenni Edebiyat” kitabı türün meraklıları, tüm edebiyat okurları ve tarihçiler için ilham verici bir kitap olarak, ilgi ve beğeniyi hak ediyor.