Röportaj: Dr. Özlem Kurdoğlu “Hayat şartlarımıza bakılırsa bu kadarını yapabilmiş olmamız bile iyi.”
“Bilimkurgu, felsefe, hatta bilim, sanat, spor (izleyiciliği değil icrası) gibi ilgiler farklı bir ruh enerjisi ister. Halbuki bizim insanımızın enerjisi daha yolun bazal bölümünde tükeniyor, devamına ayıracak zihinsel kaynak bulamıyor. İşte bu yüzdendir ki insan varlığının bu yönüne hitap edecek yayınlar, dergiler ve diğer ürünler bizde kısa zamanda öksüz kalıyor.”
Ülkemizde yakın zamana kadar, edebiyatın üvey evlatları arasında; ikinci, hatta üçüncü sınıf bir alt tür olarak görülen, ehven-i şer ifadelerde “kaçış edebiyatı” adlı edebiyatın yarıaçık ceza evine layık bulunan bilimkurgu, gelişen teknoloji ve dijitalleşen yaşam ile artık yadsınan ve yadırganan bir noktada değil.
Bilimkurgu ve fantastik, edebiyatta, sinemada, çizgi temelli sanatlarda ana akımın bir parçası olmayı başardı. Çünkü sanatın materyali ve formu değil, insanı anla(t)ma ve insana dair olana katkı sunmadaki nitelikleri değerini ve ömrünü belirliyor.
Bu çizginin, Türkiye’deki yerinin oluşması ve büyümesi adına kalem tutmuş, evrensel literatüre Türkçe olarak renk katmış yazarlara, “iyi ki varsınız”, “farkınızdayız ve yanınızdayız” diyebilmek, onlara olan gönül borcumuzu bir ölçüde hafifletebilmek, ayrıca geniş kitlelere tanıtmak, yeni okurlara ulaştırmak adına, sitemizde yer vermek istiyoruz.
Bu röportajlar bir seri halini alır ve Türk bilimkurgu edebiyatına katkı verenlere yönelik bir arşiv oluşmasına evri(lebi)lir ise önemli bir boşluğu da dolduracak inancındayız.
İlk olarak yazar Dr. Özlem Kurdoğlu ile yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz. Son Cephede Şafak, Yüreğin Zafere Çağrısı, Alacaşafağın Rengi, Karanlık Uykusu ve Zamanda Kuşatma adlarını taşıyan, her biri bağımısız birer roman olarakta okunabilen bir beşlemeye imza attı. Türk Bilimkurgu Öyküleri Antolojisi’ni yayına hazırladı. Çok sayıda bilimkurgu romanını Türkçe’ye çevirdi. Dergilerde, sitelerde türe ilişkin çok sayıda yazıyı kaleme aldı. Üretmeye devam ediyor.
* Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Çocukluğumdan beri yaşamı bilimkurgu üzerinden çözmüş, dünyayı ve evreni bilimkurgu kanalıyla anlayıp öğrenmiş, sonra da aynı alanda kendi üretimlerine girişmiş Türk yazarıyım. Ülkemiz edebiyat tarihinin ilk Evren Tasarımcısı, ilk Beşleme roman serisi olan Alacaşafak Pentolojisi’nin yazarıyım. Doktorum. Sertifikalı psikolojik danışmanım. Uzakdoğu sporcusuyum, şu konuda uzmanım: Kas Gücü Düşük Taraf İçin Saldırıdan Sağ Kurtulma Yolları. Bununla ilgili kitabım: Şiddetten Kurtul. Ayrıca plazma enerjisi üzerine bilimsel araştırmacı, arama kurtarma gönüllüsü, yerel gazetede araştırmacı köşe yazarı, İngilizce-Türkçe çift dilde yazarım. Bir de çocuk annesiyim.
* Bilimkurgu bizde çok meraklısı olan bir tür değildir. Özellikle kadın olarak bilimkurgu merakınızın ve sizinle özdeşleşen “yeterince hazırdan tükettik, biraz da üretelim” mottonuzdan cesaret alarak, bu alanda yazmanızın sizdeki karşılığı nedir? Neden bilimkurgu okur ve yazar Özlem Kurdoğlu.
Bilimkurgu merakım çocukluğumda ilgimi çeken bilimkurgu filmleri ve dizileri ile başladı. Biyonik Adam Steve Austin’i, Zaman Tüneli’ni, Buck Rogers’i, ilk versiyon Galactica’yı, Blake’in Yedilisi’ni izleyerek büyüdük biz. İlkokul dördüncü sınıfta iken sınıf kütüphanesinde bulduğum “Güneşin Tanrıları” isimli Asimov kitabı ise benim için edebiyat ayağının başlangıcını oluşturdu. Piyasadaki ve ekranlardaki onca seçenek arasından bende iz bırakanların bunlar olması da herhalde frekans tutmasından geliyor, yani olay muhtemelen bildiğin genetik.. 🙂 Beğendiğim, etkilendiğim, keyif aldığım konuları takip ederken kadın mıyım, uygun mudur gibi bir bahis hiç aklıma gelmedi. Neyse oydu çünkü öyleydi, o kadar basitti benim için, sorgulamadım bile.
* Hızla gelişen teknolojik ortama ve küçülen dünyaya, yakınlaşan gezegenlere rağmen, neden bilimkurgu yayıncılığı ve dergiciliği istikrarlı ve güçlü bir damar yakalayamıyor? Örneğin sizi bizlere tanıtan Atılgan gibi bir dergi bugün neden yok? X-Bilinmeyen ve Atılgan dışında geniş kitlelere ulaşmış bir dergimiz yok. Onlar da kısa ömürlü…
Bizim insanımız temel yaşam ihtiyaçlarının sürdürülebilir giderilirliğini güvende hissetmiyor. Çoğumuzun zihnini büyük oranda işgal eden konular halen masaya yemek koyabiliyor musun, çocuğunu büyütebiliyor musun, ağrın sızın var mı, bir de kafanın içindeki huzursuzluk bu gidişle hayatta yatışabilecek mi sorularından ibaret. Bunlar tatmin olmadan ötesiyle ilgilenmeye çoğumuzun enerjisi kalmıyor, ilgileneni de anlamıyoruz. Bilimkurgu, felsefe, hatta bilim, sanat, spor (izleyiciliği değil icrası) gibi ilgiler farklı bir ruh enerjisi ister. Halbuki bizim insanımızın enerjisi daha yolun bazal bölümünde tükeniyor, devamına ayıracak zihinsel kaynak bulamıyor. İşte bu yüzdendir ki insan varlığının bu yönüne hitap edecek yayınlar, dergiler ve diğer ürünler bizde kısa zamanda öksüz kalıyor. Dünya ölçeğindeki hayat şartlarımıza bakılırsa bu kadarını yapabilmiş olmamıza bile yine iyi diyorum.
* Edebiyatımızın ilk evren tasarımcısı olarak adlandırılıyorsunuz. Beş romanın ortak özelliği olan bu konu ve romanlarının sizdeki yeri hakkında bizlerle neleri paylaşırsınız?
Benim kafam sürekli çözüm aramaya çalışır, işleri düzeltme ve bundan böyle rahatlatma fikrinden beslenir. Sadece kötü giden durumları anlatıp çözümsüzlük telkin eden, altbeyin tepkilerini tetiklemekle yetinip ucuzdan geçinen, veya sırf didaktik parmak sallayan eserlerden hiç keyif alamam. İlla ki bir daha sefere daha düzgün gitme vaadi sunacak, yukarı doğru bir trend çizecek olay ve fikir akışı göresim vardır. Olumsuz görünen tüm şartlara karşın bir zafer hissi yakalandığına tanık olmak isterim, yoksa ürün bende iz bırakmaz ve etki uyandırmaz. İlk romanımı bana yazdıran tıpkı buna benzer bir his arayışıydı; haybeye harcanmış olmasına kızdığım güçlü bir karakteri, alternatif bir zaman akışı yaratıp hayata geri getirmiş ve bundan büyük keyif almıştım. Benim için karanlık heveslilerinin kalesine geri atılmış bir çeşit gol gibiydi. O konunun ayrıntılarını örgülerken ve karakterime hazırladığım yeni yaşam ortamını tasvir ederken, yepyeni bir psiko-sosyal düzenek ve hayata alternatif yaklaşım tasarlamış bulundum. Tıkanmışlıkları aşan, zafer hissini yaşatan olay akışları ardı ardına dizdikçe roman sayısı da arttı, önce üçleme haline geldi, sonra pentolojiye dönüştü.
* Çeviri bilimkurgu literatüründe önemli bir lokomotif. Siz de bu alanda çok kalem oynattınız. Çevirilerin ve bilimkurgunun tüm dünyadaki ortak literatürü hakkında bizlere ne söylemek istersiniz?
Çocukluğumda okuduğum Asimov’ların çoğu Gönül Suveren çevirileriydi. Altın Kitaplar serileri rahat okunan, çıtayı yükselten ürünlerdi. Daha sonra Dean Koontz bombardımanı takip etmişti. Onlardan aldığım büyük doyumları asla unutamam. Bir kitabın okura sunabileceği en verimli sözcük akışlarını, ritim hissini ve anlatım tonlamalarını daha o zamanlardan analiz etmekteymişim meğer. Kendi ürünlerimi sıfırdan hayata getirmenin verdiği doyumun yanı sıra, bir de dünyanın işlek zihinlerinin ürettiklerini hakkıyla ülkemin diline taşıyabilmek, insanıma okutup o lezzeti almalarına aracı olmak da ayrı bir keyifti.
* Yazar Özlem Kurdoğlu’nu bilimkurgu üretim serüveninde neler besliyor? Doktor kimliğiniz mi, edebiyatçı yanınız mı ağır basıyor?
Her ikisi de zaman zaman ağır basıyor, genelde birbirini dengeliyor. Doktor kimliğim aslında bilim insanı kimliğimin bir parçası; bilimsel açıdan sağlam bir altyapınız yoksa iyi bilimkurgu yapamazsınız. Elinizdeki vaka ister tıbbi-biyolojik, ister psikolojik, ister sosyolojik, ister fiziksel olsun: Sorunu doğru teşhis etmek, işler çözüm üretmek, sonra da onu insanlara aktarmak için kuramsal olsun, edebi olsun çeşitli şekillerde yazıya dökmek benim için doğal birer refleksin parçaları. Şiddetten Kurtul kitabımı da benzer bir içsel mekanizmanın çalışması sonucu ortaya çıkardım.
* Son romanınızda zamanda yolculuğu işlediniz. Zamanda yolculuk imkanın olsa geçmişteki Özlem’e neler demek isterdin? Gelecekteki Özlem bize neler anlatacak?
Derdim ki bu şartlar altında yine iyi gidiyorsun hiç bozma, aynen devam 🙂 . Gelecekteki Özlem de muhtemelen önündeki şartlar altında elinden gelen her şeyi ortaya koymuş olmanın gönül rahatlığıyla yoluna devam edecek. Bizlere bunca çabamızın ileride nasıl yeşereceğinin, hayallerimizi nasıl gerçekleştirip hayata geçireceğimizin, hep birlikte karşılıklı güven içinde nasıl bir ritim oluşturacağımızın müjdesini verecek.
İlerideki o güzel noktalarda hep birlikte buluşup tadını çıkarmak üzere, selamlar, sevgiler.